Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kabala Yahudi Kadim Mistik Öğretisi - A. Ekrem Ülkü

Yahudi mistisizmi 4000 yılı aşkın bir süredir, tüm ezoterik öğrencileri derinden etkilemektedir. Kabala öğreti son 2000 yıllık süreçte yazıya geçirilmiş ve bu konuda pek çok kitap yazılmıştır.  Ancak bunların çoğunun ortak sorunu belirli bir kesim hariç anlaşılmaz olmalarıdır. Elinizdeki kitap bu sorunu aşmak için herkes tarafından olabildiğince anlaşılabilir ve açıok seçik olarak kaleme alınmıştır. Kaba la öğretisi, hem antik felsefeye hem de çağdaş felsefe ye zengin anlayışlar kazandırmıştır.  Felsefe, psikoloji ve dine Kabala sembollerinin merceği ile bakıldığında, daha derin anlamlar ortaya çıkar. Bunun sonunda bu kadim mistik hazine, çağdaş ve postmodern felsefe yaklaşımı ile psikoloji ve tanrıbilim için de yer bulabilir.  Ayrıca Kabala'nın altyapısı akılsal bir yaklaşımla günümüze de uyarlanabilir. Bir örnek vermek gerekirse, Kabala'nın kaynaklarından Sefer Yetzirah'da anlatılan Evren Yaratılış süreci, modern bilimin benimsediği Big-Bang teorisi ile bire bir...

50 Soruda Psikiyatri - Ali Nihat Babaoğlu

Psikiyatri nedir, psikiyatri uzmanı kimdir?  Psikiyatrik bozukluklar ne zaman ve nasıl bozuk sayılır, ne tür bozulmalar görülür?  Şizofreni nedir?  Kaç türlü duygudurum bozukluğu vardır?  Anksiyete bozukluğu nedir?  Hangi fobiler ayırt edilebilir?  Cinsel bozukluklar ve cinsel kimlik bozuklukları nelerdir?  Uyku bozuklukları neden kaynaklanır?  Kişilik bozuklukları nelerdir?  Psikiyatride hangi ilaçlar kullanılmaktadır ve bunların etkinlik alanları nelerdir?  Psikoterapi modelleri nelerdir?  Varoluş analizi ne demektir?  Analitik, dinamik, danışan merkezli psikoterapi; grup, aile, Gestalt terapileri; imajinatif ve yaratıcı terapiler; sanat, hareket, dans ve oyun, ortam ve uğraşı terapileri nelerdir?  Dinsel esinimli terapiler var mıdır?  Psikodrama nedir?  Adli psikiyatri nedir ve nasıl işler?

Alacakaranlık - Sâdık Hidâyet

Sadık Hidayet, Mehmet Kanar'ın çevirisiyle sunduğumuz Alacakaranlık (Sayerüşen, 1942) adlı yapıtında, öteki öykülerinde olduğu gibi, yine dolaylı olarak, İran'ın geri kalmışlık ve yönetim sorunlarını dile getiriyor.  Jules Verne, Hayyam ve Freud gibi farklı yazarların etkilerinin açıkca görüldüğü bu öykülerde, bugün bile Doğu toplumlarında güncelliğini koruyan dayak, çokeşlilik, sevgisizlik, vefasızlık, kötü arkadaş, hurafeler, sıtma ve esrar bağımlılığı gibi konuları ele alıyor; değişmez izlekleri olan ölüm, ruh ve öbür dünya üzerine tartışıyor.

Akallabeth ve Güç Yüzüklerine Dair

J.R.R Tolkien’in en önemli çalışması olarak kabul edilen Silmarillion, onun yarattığı dünyanı özüdür ve tüm eserlerini üzerine yerleşebileceği bir yapı oluşturur. Elinizdeki bu kitap ise güç yüzüklerinin üretimini anlatır. Eşsiz noldor ustaları, pek çok yüzük dövdüler. Üç yüzük, Elf Efendileri’ne; Yedi Yüzük, Cüce Hükümdarlarına; Dokuz Yüzük ise İnsanoğullarına, Onları bu işe yönlendiren Sauron’un yüreğindeki düşüncelerse karanlıktı. Gizliden gizliye tüm yüzüklere hükmedecek olan Tek Yüzük’ü dövdü. Ama Elfler akıllıydı. Onun karanlık düşüncelerini anlayarak kendileri için dövdükleri Üç Yüzük’ü sakladılar ve onları ele geçirmek isteyen Sauron’la aralarında çağlar boyunca sürecek savaşlar başladı…

Ahtapot

Kraliyet Deniz Kuvvetleri emeklilerinden Binbaşı Dexter artık bir zamanların o cesur veve zeki deniz subayı değildi. Gençken çok yakışıklıydı, mesleğinin son devresinde kadınlarla büyük, fırtınalı aşklar yaşamıştı.  Şimdi 54 yaşındaydı. Saçları hafif dökülmüş, üstüste iki kalp krizi geçirmişti. Fakat özenle seçilmiş elbiselerini giydiği zaman bütün kusurları yok oluyor, varisle kabarmış damarları gözükmüyor, pantolon kemerinin iç tarafındaki bir kuşak belinin yağlarını yok ediyordu. O haliyle onu çok şık ve zarif bir erkek gibi görüyorlardı. Doktoru günde elli gram viski ile on sigaradan fazlasını yasaklamış olduğu halde, fosur fosur sigara içen ve her gece yatağa sarhoş girmekte direten Dexter Smythe'nin nasıl olup da formunu koruduğu arkadaşları için gerçekten bir sırdı. Gerçekte meselenin özü şuydu: Dexter Smythe, artık ölümü arzuladığı bir sınıra gelmişti. Bu ruhsal durumun pek çok nedeni vardı ve hiçbiri de fazla karışık değildi.

Ağaçkakan

Tom Robbins’in daha önce yayınlarımız arasında çıkan ve büyük beğeni toplayan Parfümün Dansı ve Dur Bir Mola Ver adlı romanlarından sonra bir başka kitabını daha sunuyoruz: Ağaçkakan.Yine oyuncul, uçarı ve bilge...  Bir Camel paketine bakarak neler söyleyebilirsiniz? Âşık değilseniz, o da her nesne kadar anlamsızdır. Ama, “azılı” bir bombacı aklınızı başınızdan almışsa ve aylarca Camel paketi dışında hiçbir şey “okumamışsanız”, siz de Prenses Leigh-Cheri gibi kâinatın sırlarını çözebilirsiniz belki. Ağaçkakan, sıradışı kahramanların yaşadığı tutkulu bir aşk hikâyesi... Tahttan sürülmüş bir kraliyet ailesinin Prenses kızı ile göğsüne bantlanmış dinamit lokumlarıyla dolaşan meşhur bombacı Bernard, nam-ı diğer Ağaçkakan, Hawaii’de karşılaşırlar. Ağaçkakan bir kanun kaçağıdır ama sıradan bir suçlu değildir, şerefli bir davası ve saygı değer bir felsefesi vardır. Prenses ise seksin “arsız” çağrısına doğru dört nala koşturan soylu vücudunu ıslah etmeye karar vermiştir. Yüksek toplu...

Afrikanın Hiç Bir Yerinde

Gerçek bir yaşam öyküsüdür Afrika... 1938 yılında Yahudi asıllı küçük bir ailenin Nazi hışmından kaçarak o zamanların İngiliz sömürgesi Kenya'ya sığınması ve yeni bir vatan edinme çabaları, uzaktan savaşın görüntüsü, endişeler, kaygılar, umutsuzluklar ve hüzün,.. Hukuk eğitimi görmüş Walter Redlich, güzel ve naif karısı Jettel tatlı duyarlı küçük Regina ve kahkahası dağlara yükselen Afrikalı Owuor'un sıcacık, tatlı öyküsünde bir dönemin acıları ile beraber yeni bir vatan edinmenin umutları da var Afrika romanında. Yahudi asıllı küçük bir kızın İngiliz okulunda eğitim görürken yaşadıkları, hissettiği ikilemler, hayatına hızla giren romanlar Charles Dickens'ler ve tam tam sesleri... Alman olan Walter'in İngiliz ordusunda yaşadıkları, kafası karışmış askerler, bütün dünyalarını ve yeteneklerini ülkelerinde bırakmış kadınlar ve erkeklerin sıcak Afrika'ya uyum sorunları... Ve nihayet Nazilerin ortadan kaldırılmasından sonra 1946 yılında ülkelerinden sürülen parçalanmı...

Aden

Başka bir güneşin dördüncü gezegeni... Altı kişilik mürettebat, yere çakılan uzay gemisinden canlarını kurtarıp güçlükle dışarı çıktıklarında, başka bir dünyada olduklarını biliyorlardı. Ama Aden gezegeni, atmosferinin solumaya uygun olmasına rağmen "başka bir dünya" değildi. Onları ne uzaydan gelenlere tapınan vahşiler karşıladı ne de yıldızlararası iletişime gönüllü bir uygarlığın temsilcileri... Soluk alıp veren dev ağaçlar, bitkileri andıran binalar, doğal labirentler, dev aynalar, "ikiyaşarlı" canlılar, geçitler ve anlam veremedikleri yığınla şey arasında, korkuyla izlerini sürdükleri uygarlığa erişmeye, onunla iletişim kurmaya çalıştılar. İletişim kurmak kolay değildi. Araştırdıkları her yerde, ölümün değişik yüzleriyle karşılaşıyorlardı: Kitle mezarları, su dolu çukurlarda saklanan cesetler, iskeletler... Gezegeni Dünyalı gözleriyle anlamaya çalışan mürettebat, bu farklı uygarlıkla iletişim kurmaya çalışırken, sarsıcı deneyimlerle ve şiddetle yüzleşmek zoru...

Âdem'den Önce

"Ademden Önce", konu açısından "Jack London"ın öbür yapıtlarından oldukça değişik olmasına karşın, 'hava' bakımından yine de onlara benzer. İnsanoğlunun çok uzak geçmişini, yarı-insan olduğu dönemi anlatan bu roman, yazıldığı çağın bilimsel verilerine (Darwin'in görüşüne) uygun olduğu kadar, soluk kesici ve anlamlı bir serüven romanıdır da. Her yaştan okura, kendi uzak geçmişini böylesine canlı, böylesine derin bir özdeşleşme yaratarak anlatan bir başka yapıt yoktur. İnsanın insan olma savaşı, "Jack London"ın büyük bir ustalıkla anlattığı bu yırtıcı savaş, coşku verici olduğu kadar acıklıdır da.

Açlık Oyunları

Etkileyici bir fantastik dünya, bitmek bilmeyen bir aksiyon Açlık Oyunları'nda bir sonraki sayfaya geçmek için sabırsızlanacaksınız. Etrafınızdaki başka herkes sabahı göremeyeceğinizden eminken vahşi bir ortamda kendi başınıza hayatta kalabilir misiniz? "Bu kitaba o kadar bağımlı kaldım ki, yemeğe çıktığımda bile kitabı yanımda taşıdım ve masanın altında okumaya devam ettim. Hikayesi beni birçok gece uykusuz bıraktı çünkü bitirdiğimde bile, yatakta bu kitabı düşünmeye devam ettim. Açlık Oyunları kesinlikle büyüleyici." Stephenie Meyer "Elimden bir türlü bırakamadım… Bağımlısı oldum." Stephen King Kazanmak ün ve talih, kaybetmek ise kesin ölüm anlamına gelir. Bu Oyunun Galibinin Karnı Doyacak Kaybeden İse Ölümle Tanışacak... Açlık oyunları başlasın...

Açıklamalı Kur'an Meali

Fatiha Sûre Hakkında Mekke’de, risaletin başlangıcında nâzil olmuş olup 7 âyettir. Tam olarak nâzil olan ilk sûredir. Kur’ân-ı Kerîm’in başlangıcı olduğundan “bir yeri veya bir şeyi açan, başlatan” anlamına Fâtiha adı verilmiştir. Ayrıca yirmi kadar güzel vasfını bildiren başka isimleri de vardır. Mesela: Namazda okunması vacip olduğundan Sûretu’s-salât, Allah Teâla’nın arşının altındaki hazineden indirilip ulvî mânaların hazinesi olduğundan Kenz; başlı başına yeterli olduğundan Vâfiye, Kâfiye; bütün sûrelerin aslı, kökü, tohumu durumunda olduğundan Ümm’ul-Kitab, el-Esas onun isimleri arasındadır. Bu kutlu ve özlü sûre gerçekten Kur’ân-ı Kerîm’in feyizli ve bereketli bir hülasası ve İslâm ibadetinin esasıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in ana gayeleri şunlardır.  1. Tevhid, yani Allah’ın birliği  2. Nübüvvet  3. Âhiret  4. İbadet ve adaleti de kapsayarak istikamet.  Fâtiha sûresi bu esaslara açıkça delâlet eder.

Aç Sınıfın Laneti

"Sanki ben okyanustamışım, onlar da keşif uçusuna çıkmış, üstümden uçuyorlar. Beni gözlüyorlar, salınıyorlar yukardan. Düşman da ben. Çevremdeki boşluğu içimde duyuyordum, kocaman, kapkara bir dünya gibi. Hayvanmışım gibi dinledim çevreyi Korku içinde. Ses korkusu. Gerilmiştim. Sanki her an bir şey istila edecek beni. Bir yabancı. Tarifi imkansız bir şey." "Hiçbir şeyin değişmediğini değişmeyeceğini gördükçe bunalıyordum. Her sabah, her şey, hep aynı. Dışarlarda bir şey bulacağıma inanmıştım. Parçalardan bir bütün kurmaya çalıştım hep. Geçişler vardı ya... Geçişleri kavrayamadım bir türlü. Doğuyordun, büyüyorsun, bombalar atıyorsun, çocukların oluyor, barlara dadanıyordun... sonra da bu. Bi yerde her şey üstüme üstüme geldi. Hepsi üstüme yıkıldı. Hep dışarlarda aradım. Aslında aradığım şey burada, bu evdeymiş."

Abi Kabadayılar, Mafya ve Derin Devlet

"Rahmetli Sabahattin Eyüboğlu ile ilgili bir anım var. Birlikte yatıyoruz. 12 Mart dönemi. Şimdi Sabahattin Bey Amca bana soruyor -çok zeki adamdı-: 'Evladım Dündar, bizi buraya neden getirdiler?' Ben de diyorum ki: 'Aaa! Hocam. Ben diyeyim altı ay, sen de on altı ay sonra seni çağırıp soracaklar: 'Kimsin?' Sen diyeceksin ki 'Ben Profesör Sabahattin Eyüboğlu'yum'. 'Hay Allah, bir yanlışlık olmuş. Biz pezevenk Sabahattin'i arıyorduk. Kusura bakma,' deyip seni salıverecekler. İşte seni o zannediyorlar, onun için tutuyorlar Hocam..." Bir kuşağın son temsilcisidir Dündar Kılıç. İlhan Selçuk'un ifadesiyle "Külhanbeyi değil kabadayı, mafya babası değil kabadayı"dır. 21 yılı cezaevlerinde geçen hayatı, yeraltı dünyasının iç işleyişini, devletle olan gizli-açık ilişkilerini ve suçun evrimini gözler önüne serer. Gazeteci-yazar Doğan Yurdakul "Abi" lakabıyla tanınan Dündar Kılıç'ın renkli kişiliği ve "racon...

ABD'nin Türk Ordusu Düşmanlığı

Teori Dergisi'nin Eylül 2003 sayısındaki Erdem Yüksel'e ait, ''ABD'nin Türk Ordusu Düşmanlığı/Tehditten Silah Çekmeye'' başlıklı yazı, günümüzde Türk Ordusu'na ve vatanseverlere karşı yürütülen ABD merkezli yıpratma ve sindirme operasyonunun çok önemli ipuçlarını veriyor. Bu yazıda; 1990'lı yıllarda ABD tarafından , Türk Ordusu'nun ABD denetiminden çıktığının saptandığı ve akademisyen görünümlü üst düzey CIA ajanlarının katılımıyla gerçekleşen toplantılarda ''TSK'nın hizaya getirilmesi'' arayışlarının yapıldığı belgelerle ortaya konuyor. Bu yazıda, kopyala yapıştır yöntemiyle ''Balyoz Darbe'' yalanına monte edilen cami bombalama provokasyonunun da aslında, 30-31 Mayıs 1998'de ABD Ulusal Savunma Enstitüsü'nün düzenlediği ve başını CIA ajanları Graham Fuller ile Henry Barkey'in çektiği toplantıda üretilen bir senaryo olduğuna ilişkin bilgiler de yer alıyor. O tarihlerde Türk medyasına '...

A'dan Z'ye Satranç Öğreniyoruz

"Satrançta vezir, kale, at, fil gibi değerli taşları feda etmek ya müthiş bir oyundur, ya da büyük bir yanılgıdır." SENECA Evrensel kurallara sahip olan satrancın dili dünyanın her yerinde aynıdır. Kitabımızda da göreceğimiz gibi, satranç öğrenen her bir kişi, aynı notasyonu ve kuralları öğrenecektir. Böylece aynı zamanda ortak bir dil de oluşturulmuş olmaktadır. Alman filozofu Goethe, bu oyunu bir zeka ölçüsü olarak gördüğünü belirtmektedir. Bir çok matematikçi ve filozofa göre de bir oyundan çok bir bilimdir. Bu kitap satranç bilmeyenler için hazırlandığı için temel kuralları anlatıldıktan sonra, kısaca oyunlardan bahsedilmekte ve açıklamalar yapılmaktadır. Santrancı ilerletmek için değişik rakiplerle bol bol egzersiz yapmak ve ustaların oyunlarını anlamaya çalışmak gerekir.

Çölde Bir İstanbul Kızı

ESERİN ADI: ÇÖLDE BİR İSTANBUL KIZI KİTABIN YAZARI: ESAT MAHMUT KARAKURT DÜZENLEME : ERDOG@NER KİTABIN KONUSU :  Arabistan çöllerinde yaşanan ilginç bir aşk hikayesidir. KİTABIN ÖZETİ: Hasan Bey Arabistan çöllerinde ortaya çıkmış olan eşkiyaları ortadan kaldırmak için bu bölgeye askerleriyle birlikte görevlendirilir. Kızı Melike küçük yaşta annesini kaybetmiştir ve her alanda kendini en iyi şekilde geliştirmiştir. Nişanlısıda babasıyla gideceği için onlarla birlikte Arabistan çöllerine gitmek ister. Babasıda onu kıramaz. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra çöle varırlar ama ortada ne bir çete ne de insan bulamazlar. Çevrede arama yaparlar ancak bir türlü başarılı olamamışlardır. Melike’nin canı çölde fazlasıyla sıkılır, babasından kendisini sıradışı, farklı bir yerlere götürmesini ister. Ancak babası buna şiddetle karşı çıkar. O sırada bir asker yakın bir yerlerde bir han bulunduğunu ve buranın güvenli bir yer olduğunu söyler. Babası istemeyerek de olsa kızı ve damadın...

6. Koğuş

Kısa öykü türünün büyük ustası Çehov, çürümekte olan Rus toplumunu sade bir dille ve izlenimci bir tarzda resmetmiş; taşra hayatını, hayatta başarısız olmuş tipleri betimlemekte, atmosfer yaratmakta üstünlük göstermiştir.  6. Koğuş, Cırcır Böceği ve Sürgünde adlı seçkin öykülerindeki tiplemeler, Çehov'un kaprisli, günü gününe uymaz insan galerisinde yer alır. Bu, tipik Rus "lüzumsuz insan" karakterinin bir varyasyonudur.  Bu öykülerde, Çehov'un kahramanlıktan uzak kahramanları, melankoli içinde yaşar; 1880-1890 Rusya'sının sıkıcı, gerici ortamında, tekdüze bir yaşam sürerler. Yazar öncelikli olarak sıradanlık ve bireyleri birbirinden uzaklaştıran can sıkıntısıyla uğraşır, varoluşun sınırlılığını ele alır, insanın hırslarının boş olduğunu savunur.  Bu öykülerin, "Çehov ruh hali" denilebilecek, kendine özgü melankolik bir havası vardır. Ancak, kısa bir süre sonra, Tolstoy'un etkisi altına giren Çehov, pozitivizm ve laik liberalliği savunmaya ba...

6-7 Eylül Olayları

Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, homojen bir ulus-devlet olma politikası çerçevesinde "vatan topraklarını Türkleştirmek" adına yürüttüğü faaliyetler, gayrimüslim azınlıkların aleyhine işleyen bir süreci de beraberinde getirmiştir. Kendisinden sürekli kötülük beklenen "gâvur"a karşı daima teyakkuz halindeki Cumhuriyet, ne yazık ki zaman zaman hukukdışı yollara sapmaktan da geri durmamıştır. Türkiye tarihinin en karanlık ve utanç verici olaylarından birisi olan 6-7 Eylül 1955’te yaşananlar da, basit bir tahrikle açıklanamayacak kadar planlı, sistemli ve düzenli gerçekleşmişti. Yaşanan yağmalamalardan, yıkımlardan, talanlardan doğan maddi zarar bir yana, manevi anlamda ülkenin kozmopolit yapısı bir daha geri dönülemez biçimde parçalanmış, aslında buralı binlerce insan vatanlarını terk etmek zorunda kalmıştı.  Dilek Güven, olayları yaşayanlarla bire bir yaptığı görüşmeler ve daha önce yayımlanmamış arşiv b...

3001 Uzay Efsanesi (Son Efsane)

Ve uzay efsanesi, tehlikelerle yüklü final sürecine giriyor. İnsanlık, güneş sistemi’ne hükmeden üç tektaşa karşı duyduğu korkuya rağmen, ayakta kalmayı başarmıştır. Korkunun ortasında bir umut ışığı belirmiştir. Binlerce yıl önce öldüğüne inanılan Frank Poole’un bedeni “bilinçli bir yaşama” döndürülebilmiştir. Ancak Poole’un her şeyden önce, tektaşın içerisinde Dave Bowman ve Hal’ın başına ne geldiğini anlaması gerekmektedir.

2001 Bir Uzay Efsanesi

Nicole idam edilecek mi? Ramalılar Kim? Sekiz bacaklı örümceklerle Ramalılar arasındaki ilişki ne? Rama hedefine vardığında neler olacak? Nihayet sırlar çözülüyor: Rama dörtlemesinin son kitabı Rama'nın Sırrı tüm bu soruların yanıtlarını, akıcı bir kurgu içinde duru bir dille veriyor.

20.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995)

Günümüz dünyasını milletlerarası münasebetlerin yapısını ve niteliğini oluşturan gelişmelerin başlangıcı, 1914-18 arasında cereyan etmiş olan Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarına kadar gitmektedir. Fakat Birinci Dünya Savaşı da durup dururken patlak vermiş olan bir milletlerarası buhran değildir. Bu savaş, 1789-1815 arasında Avrupa’yı alt üst etmiş olan ve bundan da daha mühim olarak insanın siyasal yaşayışında tesirlerini günümüze kadar sürdüren çeşitli siyasal fikir akımlarını ortaya çıkarmış bulunan Fransız İhtilâli’nden sonra kendisini gösteren gelişmelerin bir sonucu olmuştur. Yani, Birinci Dünya Savaşı’nın kökleri, 1815-1914 arasının siyasal ve diplomatik gelişmelerinde yatmaktadır. Dolayısıyla 20. yüzyılı iyi anlayabilmek için 19. yüzyılın siyasî ve sosyal olaylarını çok iyi tahlil etmemiz gerekir. Ülkemizin siyasî tarih alanında en tanınmış simalardan biri olan Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi kitabıyla tüm dünyada cereyan eden 20. yüzyılın en önemli siyas...

Abbasilerden Osmanlılara Mekke-Medine Tarihi

Abbasilerden Osmanlılara Mekke-Medine Tarihi - Mustafa Sabri Küçükaşçı Hz. İbrahim tarafından harem kılınan Mekke ile Hz. Muhammed tarafından harem kılınan Medine şehirlerine Türk kültüründe iki harem anlamında "Haremeyn" adı verilmiştir. Ortaçağ'da Müslümanların yaşadıkları diğer şehirlerden farklı bir konumda algılanan Haremeyn şehirleri siyasî, sosyal ve kültürel hayatta daima belirleyici olmuştur. "Abbasilerden Osmanlılara Kadar Mekke-Medine Tarihi"nde Abbasilerin Haremeyn'e yönelik geliştirdikleri politikalar, bu şehirlerde var olan tarihî mirasın ihyası, Fatımî, Selçuklu, Eyyübî ve Memlüklerin Mekke ve Medine'ye hakim olma çabaları ve Hz. Peygamber'in soyundan gelen Âl-i Fâtıma'nın (seyyid-şerif) Haremeyn'deki siyasî etkinlik ve mücadeleleri anlatılmaktadır. Kitapta Abbasilerden Osmanlılara kadar Mekke ve Medine'de yaşanan siyasî, sosyal ve iktisadî gelişmeler üzerinde de durulmaktadır.

2. Meşrutiyet ve Sonrası Hatıralarım

16. Yüzyılda İstanbul, büyük ölçüde bilgilendirici, eğlendirici ve dünden bugüne karşılaştırma yapmaya elverişli "resim okuma"larla donatılmış bir kitap. Metin And, İstanbul'a hayran bir İstanbullu.  Genç yaşta ayrılıp kısa süreli ziyaretler için gelip gittiği bu kente onu en parlak yüzyılındaki haliyle anlatarak borcunu ödemiş. 16. Yüzyılda İstanbul, büyük ölçüde bilgilendirici, eğlendirici ve dünden bugüne karşılaştırma yapmaya elverişli "resim okuma"larla donatılmış bir kitap.  Aslında yabancıların kalem ve fırçasıyla çizilmiş büyük bir İstanbul Panoraması. Bu panoramaya bakınca İstanbul'u "Kent - Saray - Günlük Yaşam" gibi kesitlere bölünmüş olarak görüyorsunuz. Her bölüm kendi karakterine uygun resimlerle, resimlerde görülenlere ilişkin açıklamalarla ele alınmış ve İstanbul "yemyeşil, huzur içinde, toplumsal yaşamı uyumlu" bir kent olarak yansıtılmış.  16. Yüzyılda İstanbul, bu büyük kenti tanımaya, sevmeye yardımcı olacak, m...

Şimşek Hırsızı

Bir gün birisi çıkıp size Antik Yunan tanrılarının hala hayatta olduklarını söylese ne yapardınız? Ya ailenizden birinin bu tanrılardan biri olduğunu öğrenseniz? Olağanüstü güçlere sahip olduğunuzun farkına varsanız? Bir de peşinize mitolojik efsanelerdeki canavarlar düşse? Ne yapardınız? Percy'nin yaptığını…

90 Dakikada Nietzsche

Felsefe yüzyıllar boyunca skolastiğin yorganı altında kıvrılarak uyudu. Skolastik tartışmaların horlamaları ve karşı horlamalarından başka hiçbir şey duyulmuyordu. Felsefeyi ortaçağ uykusundan uyandıran şey, 17. Yüzyılda sahneye çıkan ve şu sözleri ilân eden Descartes oldu: "Cogito, ergo sum." (Düşünüyorum, öyleyse varım). Aydınlanmış bir çağ başlamış oldu: Bilgi akla dayandırıldı. Bu büyük Fransız sadece uyuyan bilginleri değil, aynı zamanda Britanyalıları da uyandırmıştı. Onlar da Descartes'in rasyonel varsayımlarına gecikmeden tepki ererek, bilgi birikimimizin akla değil, deneyime dayandığını iddia ettiler. İngiliz Empiristler bu hiddetli çıkışlarıyla aklın en küçük kırıntısını dahi yok ederek felsefeyi gitgide daha küçük duyumsamalara ayırdılar. Felsefe tekrar sonsuz bir uykuya dalma tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Nihayet 18. Yüzyılın ortalarında Kant "dogmatik uygusundan" uyanarak ortaçağ felsefesinden çok daha kapsamlı bir felsefe sistemi geliştirdi. B...
Bir Delinin Hatıra Defteri’nde, Nikolay Gogol’ün birbirinden çarpıcı beş öyküsü yer alıyor. Gogol, öykülerinde içinde yaşadığı Rus toplumunun genel yapısını ve bireylerini büyük bir dikkatle tahlil ederken çocukluğunun köy hayatına ve o günlerde tanıdığı Kazak kültürüne de özel bir yer ayırıyor. Sıradan kişilerin günlük hayatlarının zaman zaman mizahi zaman zaman öfkeye varan bir duyguyla anlatıldığı “Bir Mayıs Gecesi veya Suda Boğulan Kız”, “Neva Bulvarı”, “Bir Delinin Hatıra Defteri”, “Burun” ve “Palto” dünya edebiyatını derinden etkileyen öyküler olarak da ayrıca dikkate değerdir. “Hepimiz Gogol’ün ‘Palto’sundan çıktık.” Fyodor Dostoyevski “Gogol’ün ‘Palto’da sergilediği sanat, paralel doğruların kesişmekle de kalmayıp solucan gibi kıvrılabileceklerine, karmakarışık hale gelebileceklerine işaret eder; kendi kendimizle vardığımız fizik ötesi uzlaşımların da var olmadığı Gogol’ün dünyasında, bütün bunlar gayet tabii şekilde olup biter.” Vladimir Nabokov Kamala İmanova’nın Rusça aslı...

80 Günde Devr-i Âlem

Phileas Fogg, kimsenin hakkında hiçbir şey bilmediği zengin ve kibar bir İngiliz beyefendisidir. Son derece düzenli bir hayat sürmesi, titiz ve dakik yaşayan biri olmasıyla ünlüdür. Bir gün, üyesi olduğu “Londra Bilim Kulübü”nde, gerçekleştirilmesi imkânsız gibi görünen bir konuda, servetini ortaya koyarak iddiaya girer: Dünyanın çevresini 80 günde dolaşacaktır, hem de önceden hiçbir ayarlama ve planlama yapmaksızın. Phileas Fogg'un bu seyahatte başından geçen serüvenlerin anlatıldığı Seksen Günde Devr-i Âlem, dünyada okunma rekorları kırmış bir kitaptır.

..Ve Papağan Fıstık Dedi

Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor, arada bir çakan şimşekler karanlığı yarıp ortalığı gündüz gibi aydınlatıyordu. Bir an durdu. Önü sıra yürüyen beyazlar giyinmiş karısının hayalini kaybetmişti. Sonra yeniden koşmaya başladı. Ansızın mezarlığa girdiğini farketti. Yapılacak hiçbir şey yoktu. Koşması, durmadan koşması ve yetişmesi gerekti. Hızla koştuğu ve tam yetişiyorum sandığı bir anda mezarlığın vahşi otlarla kaplı toprağının içinden bir el dışarı uğradı ve mengene gibi ayakbileğinden kavradı.  Yazarlar: Joan Vatsek, Rice Day, Paul Eiden, Jack Finney, William Sambrot, Roger Arthur, F. Tennyson Jesse

...Ve Sonra Hiç Kalmadı

Sonra bin sekiz yüz kalmıştı. Sonra bin altı yüz. Ve sonra hiç kalmadı... "O sıralarda, yani bundan üç ila beş yüz yıl önce daha iyi başka diyarlar olabileceğini düşünen her aile, her grup, her inanç sahibi ya da her klik yıldız yollarına düştü. Tedirginler, hırslılar, halinden hoşnut olmayanlar, garip kişiler, topluma uyum sağlamayanlar, kıpır kıpır kurtlu kaşarlar ve sadece meraklı turşucular: düzinelerle, yüzlerle, binlerle gürül gürül gittiler."

20'İNCİ YÜZYIL SİYASİ TARİHİ

GİRİŞ Günümüz dünyasındaki milletlerarası münasebetlerin yapısını, ve  niteliğini oluşturan gelişmelerin başlangıcı, 1914-18 arasında ceryan  etmiş olan 1'inci Dünya Savaşı ve onun sonuçlarına kadar gitmektedir.  Fakat 1'inci Dünya Savaşı da durup dururken patlak vermiş olan bir  milletlerarası buhran değildir. Bu savaş, 1789-1815 arasında Avrupa'yı  alt-üst etmiş olan ve bundan da daha mühim olarak insanın siyasal  yaşayışında tesirlerini günümüze kadar sürdüren çeşitli siyasal fikir  akımlarını ortaya çıkarmış bulunan Fransız İhtilalinden sonra  kendisini gösteren gelişmelerin bir sonucu olmuştur. Yani, 1'inci Dünya  Savaşının kökleri, 1815-1914 arasının siyasal ve diplomatik gelişmelerinde  yatmaktadır. Bu sebeple, 19'uncu yüzyılın panoramasını çizmeden,  1'inci Dünya Savaşını ve onun sonuçlarını anlamaya imkan yoktur.  Bu kısımda, bu panoramayı çizmeye ve 19'uncu yüzyılın temel siyasal  ve diplomatik unsurlarını ver...

16. Yüzyılda İstanbul Kent - Saray - Günlük Yaşam

16. Yüzyılda İstanbul, büyük ölçüde bilgilendirici, eğlendirici ve dünden bugüne karşılaştırma yapmaya elverişli "resim okuma"larla donatılmış bir kitap. Metin And, İstanbul'a hayran bir İstanbullu. Genç yaşta ayrılıp kısa süreli ziyaretler için gelip gittiği bu kente onu en parlak yüzyılındaki haliyle anlatarak borcunu ödemiş. 16. Yüzyılda İstanbul, büyük ölçüde bilgilendirici, eğlendirici ve dünden bugüne karşılaştırma yapmaya elverişli "resim okuma"larla donatılmış bir kitap. Aslında yabancıların kalem ve fırçasıyla çizilmiş büyük bir İstanbul Panoraması. Bu panoramaya bakınca İstanbul'u "Kent - Saray - Günlük Yaşam" gibi kesitlere bölünmüş olarak görüyorsunuz. Her bölüm kendi karakterine uygun resimlerle, resimlerde görülenlere ilişkin açıklamalarla ele alınmış ve İstanbul "yemyeşil, huzur içinde, toplumsal yaşamı uyumlu" bir kent olarak yansıtılmış. 16. Yüzyılda İstanbul, bu büyük kenti tanımaya, sevmeye yardımcı olacak, merak etti...

100. Yılında Jön Türk Devrimi

II. Meşrutiyet'in ilanının 100. yılı dolayısıyla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde düzenlenen uluslararası sempozyumda sunulan bildirilerden oluşan bu kitap, 'Hürriyet'in ilanının ertesinde Osmanlı Devleti'nin geniş bir fotoğrafını sunuyor. Taşra vilayetleri de dahil olmak üzere bütün ülkedeki coşku; eşitlik, kardeşlik ve farklı unsurları bir potada kaynaştırma ideallerinin doğurduğu büyük umut; Meşrutiyet'le birlikte canlanan basın ve yayın hayatı; bir siyasi ve toplumsal mücadeleye girişen kadınlarımız, adeta bir yapbozun parçaları gibi bir araya gelerek dönemin Osmanlı toplumunu gözümüzün önünde canlandırıyor. Her dinden Osmanlı vatandaşını kapsayan laik ve modern yüksek okullardan yetişen gençlerin kurdukları İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başlattığı 1908 süreci 'çağdaşlaşma' ve 'Batılılaşma' hedeflerinde ne kadar yol kat edebilmiştir? Çeşitli dinlere mensup, farklı kökenlerden gelen Osmanlı uyruklarını bir 'Osman...

1. Dünya Savaşında Türk Esirler

Osmanlı hazırlıksız bir şekilde I. Dünya Savaşı'na girmek durumunda kalmıştı ve bu savaştan çok ağır bir yenilgiyle çıktı. Bu yenilgi ve sonrası gelişen olaylar konusunda çok az düşünülmüş, dolayısıyla çok az araştırılmış önemli bir konu da çeşitli cephelerde esir düşen on binlerce türk askeridir. Araştırmacı-yazar Tülin Uygur yakın tarihimizin çok az bilinen Türk savaş esirleri konusunu İsveç devlet arşivlerine başvurarak araştırdı ve yazdı. Özellikle de en çok kayıp verdiğimiz Rus cephesi ve bu cephede esir düşen Türk askerlerinin yurtlarına dönüş hikâyesini ortaya çıkardı. I. Dünya Savaşı'nda Esir Türkler bir yanıyla Türk savaş esirlerinin yurtlarına dönüş hikâyesidir bir diğer yanıyla da İsveç Kızılhaç'ının Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti'yle karşılaştırılmasıdır. Bu çalışma, hem Türk esirlerin kamplarda yaptıkları çalışmalar sayesinde yaşam direncine ve eve dönüş umuduna kavuştuklarını hem İsveç halkının savaş şartlarındaki kendi zorluklarına ve yoksulluğuna r...

Baltacı Mehmet Paşa ve Katerina

1711 yılında Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa komutasındaki 120 bin kişilik Osmanlı Ordusu ile Rus birliklerini komuta eden Çar Deli Petro'nun emrindeki askerler, Prut Nehri'nin batısında karşı karşıya gelirler ve meydana gelen savaşta, Ruslar büyük bir yenilgiye uğrarlar. Baltacı Mehmet Paşa'nın strateji bilgisi ve Osmanlı askerinin üstün savaş yeteneği zaferin kazanılmasını sağlamıştır. Çar Deli Petro'nun bu yenilgisi Rusya'nın kaderini belirleyecektir ve belki de Rusya yeryüzünden tamamen silinecektir. Fakat, tarihin birçok döneminde olduğu gibi yine bir kadın tarih sahnesine çıkar ve çarkı ters çevirir. Gerek çevirdiği entrikalarla gerek güzellik ve kurnazlığıyla gerekse de birçok kadının güzelliğinden sonra en büyük silahı olan gözyaşlarını kullanarak, Çar Deli Petro'yu ve çevresindeki tüm erkekleri etkileyip, Rusya'yı avucunun içine alıp, ülkeyi istediği gibi yöneten Katerina, gözünü bu defa Baltacı Mehmet Paşa ve Osmanlı Devletine dikmiştir. Bu kitapta,...

Ateş Geçitleri

KİTABIN KONUSU: Eski bir toplum olan Ispartalıların hayat felsefeleri ve bu toplumun, batıya doğru ilerleyen büyük Pers kuvvetleri ile yaptığı savaş anlatılmaktadır. KİTABIN ÖZETİ: M.Ö. 480 yılında Kral Kserkses emrindeki, Herodot’un belirttiğine göre, iki milyon askerden oluşan Pers İmparatorluk orduları Hellespontos’u geçerek, Yunan’I istila etmek üzere yola çıktılar. Çaresiz kalan Ispartalılar, bir oyalama taktiği olarak Termopilai geçidine üç yüz seçilmiş asker gönderdiler. Burada ,dağlarla deniz arasındaki geçitler o kadar dardı ki, Pers kuvvetlarinin en azından  bir kısmının etkisiz kalacağını umuyorlardı. Canlarını feda etmeye hazır seçkin bir kuvvet bir kaç günde olsa istilacı milyonları durdurabilirlerdi. Üç yüz Ispartalı ve müttefikleri, istilacılara yedi gün boyunca karşı koyabildi. Sonunda yenildikleri ana kadar, silahları parçalanıp tükendiğinde bile(Herodot’un kayıtlarında belirttiği gibi) ”dişleriyle ve elleryile” savaştılar. Ispartalılar ve Thespialı mütte...

Ankara Ekspresi

KİTABIN KONUSU  İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’yi içten yıkmak isteyen Almanların, Türkiye’ye gönderdiği casuslarından olan hilda ile kurmay binbaşı Seyfi Beyin arasında geçen olayları anlatıyor. KİTABIN ÖZETİ     Türk ordusunun gözüpek istihbarat subaylarından Binbaşı Seyfi ile, Alman ajanları arasında İstanbul-Ankara hattında geçen bir casusluk öyküsü bu. Dönemin güçlü devleti Almanya, Türkiye'yi de istila etmek istemektedir. Bu amaçla, aralarında çok güzel bir kadın olan Frolein Hilda'nın da bulunduğu en gözde elemanlarıyla İstanbul'a gelirler. Harekatın başlama parolası "Ankara Ekspresidir. Seyfi’nin görevi Almanya’nın  faaliyetlerini durdurmaktır. Seyfi ile Frolein Hilda ilk defe Alman hastahanesinde karşılaşırlar. Seyfi hastahanenin bir cephane yeri olduğu haberini doğrulamak  için doğum yapmak üzere olan bir kadınla hastahaneye yerleşmiştir. Hilda ise bir kadın doğum uzmanı olarak hastahanede bulunmaktadır. Seyfi normal çevrede  hava...

Anahtar

KİTABIN KONUSU       Kitap konu olarak toplumda ailede yaşanan çeşitli sorunların aileyi nerelere götürdüğünü anlatır. KİTABIN ÖZETİ                               : Olay İstanbulun boğaz’a bakan yalılarında yaşayan insanlar arsında geçmaktedir. Kenan hali vakti yerinde işinde niyazında bir memurdur .  perihan isminde bir kadınla evlidir yalnız kenan’ın aldatılma korkusu vardır. Bir gün Kenan oturdukları köşkün anahtarını kaybeder ; ama evin sahibi olduğu için ne karısına ne de hiz metçiye anahtarı kaybettiğini bir türlü söyleyemez. Bu neden yeni bir anahtar yaptırmanın bütün işleri yoluna koyacağını düşünür. Aklına hemen karısının bir anahatrı daha olabileceği  gelir ve karısına ait olan eşyaları karıştırmaya , anahtarı bulamk için etrafı döküp saçmaya başlar. En sonunda karısının eski çizmelerinin arasında bir konak kapısı anahtarı bulur. Her şey tamamdır ama ne de olsa karısın...

Akşam Güneşi

KİTABIN KONUSU: Eser, hareketli bir hayattan sonra hasta olan bir adamın başından geçen olayları ve aşklarını anlatıyor. KİTABIN ÖZETİ: Necati küçük yaşta annesini ve babasını kaybedene kadar ailesiyle birlikte Büyükada’da yaşar. Amcası onu İstanbul’a yanına alır ve büyütür. Amcasının iki kızı vardır. Necati orta okulu bitirdikten sonra askeri okula girer. Buradan mezun olduktan sonra amcasının yardımıyla Fransa’ya askeri akademiye girer. Fransa’da gönlünü epeyce eğlendirir. Buradan mezun olduktan sonra İstanbul’a döner. İstanbul’dan Şam’a tayini çıkar. Şam’da sıkıcı iki yıl geçirdikten sonra Bulgaristan’a tayini çıkar. Bu göreve gitmeden önce bir aylığına izin alır. Amcasının yanına gider. Burada amcasının büyük kızı, kocası ile sorunları yüzünden kendisini vurur ve felç olur. Kızıyla birlikte babasının yanına taşınırlar. Bu tatil sırasında Necati gönlünü komşu kızı Zehra’ya kaptırır ve kendisini beklemesini söyler. Necati Bulgaristan’a giderken bir Türk çetesi treni durduru...

Ago Paşa'nın Hatıratı

KİTABIN ADI : AGO PAŞA’NIN HATIRATI KİTABIN YAZARI : REFİK HALİT KARAY YAYIN EVİ-ADRESİ  : İNKILAP VE AKA KİTABEVLERİ-ANKARA CD. / İST BASIM YILI  : 1967 KİTABIN ÖZETİ: Kitap kısa kısa hikyelerden oluşmuştur. Kitabın birinci hikayesi ise kitabın ismi olan “AGO PAŞA’NIN HATIRATI”dır. Ago Paşa, herkesin isminden dolayı yanıldığı gibi bir insan değil aksine bir papağandır. Zamanında bir kuşçu dükkanında eğitilmiştir. Orada  sahibi tarafından konuşmayı öğrenmiştir. Ago Paşa’nın sahibi ona o zamanda neler yasak değilse onu öğretirdi ve o da bunu söylerdi.İnsanlar da onu merakla dinlerlerdi.Ama herşeyin bir sonu vardır.Ve kuş bunu anlayamaz.Bu sefer yine aynı şeyi söylemesine rağmen bu yasaklanmştır.Bunun üzerine bu sefer sahabi polislerle uğraşmak zorunda kalır.O zaman sahibi onu tavan arasına saklar.Olaylar geçtiğinde de ona bu sefer ne söylemesi gerekiyorsa onu öğretirdi. Ona ilk önce “yaşasın padişahımız” öğretilmişti.Bu yasaklanana kadar sahibi ve o mük...